Carpe Diem!

 

  Herkese merhaba, bugün size en sevdiğim film olan "Ölü Ozanlar Derneği" hakkında fikirlerimi yazacağım. Film çok katı kuralları olan bir okulda okuyan bir grup gencin okula yeni gelen bir edebiyat öğretmeniyle beraber yaşadıkları olayları anlatan bir filmdir. Filmden sonra filmin kitabı da çıkmıştır ama tabiki de filmini hiçbir şey geçemez.

Filmin değindiği birkaç konuya geçmek istiyorum. "Carpe Diem" kelimesini birkaç yerde duymuşsunuz sanırım. Peki bu kelime ne anlama geliyor? Carpe diem, "anı yaşa" demek. Mr. Keating ilk dersinde öğrencileri sınıflarından çıkarıp ödüllerin koyulduğu koridora çıkartıyor ve oradaki öğrencileri incelemelerini istiyor. Öğrenciler 60-70 yıl öncesinde okul açıldığında okumaya gelen ilk kişilerdir.  Herkes öğrencileri incelerken hepsinin şu an öldüğünü söylerek herkesi şaşkına uğratıyor. Ve ondan sonra carpe diem kelimesini kullanıyor. "Anı yaşayın, hayatlarınızı olağanüstü kılın."

"Onlar da bir zamanlar sizin gibiydiler. Etrafa umutla bakıyorlardı. Peki şimdi nerede bu çocuklar? Çoğu hayatlarını biraz olsun kendi kapasitelerine uygun hale getirmeden önce iş işten geçene kadar beklemedi mi? Bu adamların çoğu şimdi nergis gübresi!"


Ölü Ozanlar derneği ise gençlerin toplanıp gece yarısı bir mağarada sırayla kendi yazdıkları (ya da alıntıladıkları)şiirleri okumalarıyla oluşan bir dernektir. Okulun desteklememesinden dolayı dernektekiler bunu gizlice yaparlar. 

Çok önemli bir karaktere geçecek olursak,

Neil karakteri aile baskısından dolayı tıp okumaya odaklı ders çalışan bir genç, fakat kendisi gelecekte tıp okumak istemiyor. Ne zaman bunu babasına açıklamaya çalışsa babası onun fikrini önemsemiyor bile. Neil okulda bir sürü kulübe katılmaya çalışsa izin vermeyerek gelecek kariyerinin yanında sosyal hayatına da karışıyor. Neil, Mr. Keating'in dersinde bahsettiği "anı yaşa" olayından sonra bir ikileme düşüyor; hayatımı ailemin istediği gibi geçirip mutsuz mu ölecektim yoksa kendi hayallerimin peşinden koşup mutlu mu ölecektim?

İkinci seçeneği seçip babasından gizli bir şekilde "Bir Yaz Gecesi Rüyası" tiyatrosuna katılıyor. Hayatına tiyatro ile devam etmek istediğine karar veriyor ve "Puck" karakterinin rolünü kapıyor. Oyun gecesi babasından gizli oyunu sergilese de babası onun nerede olduğunu anlayıp oyunu izliyor ve oyun sonunda oğlunun ne kadar mutlu ve başarılı olduğunu umursamayıp onu eve götürüyor. Neil işte o an fark ediyor, babası onun asla istediği hayatı yaşamasına izin vermeyecekti. Peki mutsuz bir şekilde yaşamaktansa hayallerini en azından bir kere gerçekleştirmişken ölmek daha iyi değil miydi? Babası yüzünden başka yaşayacak anı kalmamıştı, istediği anı yaşamıştı az önce. Mutluluğu tatmıştı. İşte bu yüzden yaşamına son vermişti. Okuldaki herkes bunun Mr. Keating'in suçu olduğunu düşünse de sadece Neil'in oda arkadaşı gerçeği görebiliyordu, bu babasının suçuydu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu Bloğun Amacı

Sen Hangi Tanrının Kabinindesin?